"O boyalar, bence bitki kullanılmadan yapılıyor."
"Hiç mi bitki yok?"
Anahita başımı geriye attı. "Cık."
"Peki, sen bu boyalar hakkında ne düşünüyorsun, Anahita?"
"Şey, benim toprağın güzelliği, dediğim şey bunlar da yok. İnsan eli değmemiş gibi."
"Ah, evet! İnsanın işini yaparken doğaya bakmaması, doğayı kullanmaması bana çok yanlış gelir. Doğa,milyonlarca yıldır bize ilham verdi hiç tükenmez ki..."
Bu halıda gördüğün, ebedi bahardır.
Güneşin kızgın aleviyle kavrulmamıştır
Güzün yaman fırtınaları,
Kara kışın soğuğu vurmamıştır daha.
Çiçekler açar neşeyle.
Şu gördüğün kenar süsü, bahçe
duvarıdır aslında,
Yeşili koruyan.
Büyülü yer burası,
yeniden doğuşa sığınak olan.
İsimsiz Bir Sufi Ozan.
Öncelikle kitabın güzel taraflarından bahsetmek istiyorum. Kitap çok sürükleyici ilerliyor. Sayfaları nasıl çevirdiğinizi, saatlerin nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz. Ama konusuna gelecek olursak aynı olumlu tavır içerisinde olduğumu söyleyemeyeceğim. Basitçe anlatmak gerekirse evlilik çağına gelmiş bir kızın 4 erkek arasında seçim yapma serüvenini anlatıyor. Üçünü seviyor birini sevmiyor. Sonunda biri ile evlenmeye karar veriyor. O ana kadar hangisi ile evleneceği konusunda pek kararsız. Şunu söylemek isterim ki kitap ahlaki bir olgu taşımıyor bana göre.
"Hayır, Anahit. Herkesin aradığı şeydir bu. Birbirine benzeyen ruhlar. Böyle birini bulur musun, nereden bulursun, hiç bilinmez. Bazıları bu dünyadan yarini bulamadan gider. Belki de bu yüzden, Rumi başka yerde aradı."